MacGyver çocukken en çok izlediğim ikinci diziydi.
Kahramanı, en zor anlarda süper mucitlikle en sıkıntılı durumlardan kurtulurdu. Yaratıcı şeyler yapardı. Bir tane örnek; MacGyver bir odaya kapatılır. Nasıl çıkarım diye düşünürken, odada bulunan haritayı yere masaörtüsü gibi ileri doğru itiyor ve dışarıda bulunan anahtarı cımbızla üzerine düşmesini sağlıyor. Haritayı geriye kendi bulunduğu alana çektiğinde anahtar da gelmiş oluyor. Sonra anahtarla kapıyı açıp kurtuluyor.
Ne yaratıcı değil mi? Harita, kapıda bulunan anahtarın olduğuna bakmak, küçük bir sivri cisim. Sanırım yaratıcılık da buna benziyor. Alakasız şeyleri bir araya getirerek bir kapıdan çıkmak. Hiç izlemeyenler veya hatırlamak isteyenler burayı tıklamalarıyetecektir.
Yaratıcı olunur mu doğulur mu bilemiyorum. Ancak bazı insanlara Allah’ın daha fazla gözlem becerisi ve bu gözlemlerini bir araya getirip farklı şeyler yapabilme özelliği verdiğini düşünüyorum. Böyle olmasaydı bu kadar icat nasıl meydana gelebilirdi ki?
Bir örnek daha. Buharın bulunması. Buhar suyun ısınmasıyla bir baskı meydana getirip bir şeyi itebiliyor ya da pişirebiliyor. 1679 yılında ilk faydalı uygulama Fransız fizikçi Denis Papin ‘den (1647–1712) geldi. İçinde suyun kaynadığı ve biriken buharın suyun kaynama noktasını yükselttiği sıkıca kapanan bir kapağı olan düdüklü tencere icat edilmişti.
Su+ısı+basınç+düdüklü tencere :)
Asıl soru şu? Yaratıcı düşünce gücünü nasıl çalıştırabiliriz?
Bunun sorusunun cevabının şurada gizli olduğunu düşünüyorum. Yaratıcı insan noktaları birleştirmeyi iyi biliyor. Yani ne yaşamış veya okumuşsa ya da ne kadar şeyi deneyimlemişse bunları bir araya getirip MacGyver’in yaptığı gibi kapılar açabiliyor.
Kendimi gözlediğimde küçükken bile çok meraklı ve çevremde olup bitenlerin ne işe yaradığı konusunda ilginç deneyimler yaptığımı hatırlıyorum. Bir defasında yolda bulduğum elektronik bir aleti tamir ederken tüm apartmanın elektriğinin gitmesine sebep olmuştum. Tabi abimle çarpılmayı hayal etmemiştim ancak bazen hayatın kötü sonuçlar doğurduğu gerçeği tokatını da yemek gerektiğini anlamıştım :)
Bugünkü nesil çok şanslı ki, kimse onlara kolay kolay “dur, sus” demiyor. En azından ben öyle yapmıyorum. Düşecekse düşmesine izin veriyorum. Kalkacaksa kendisinin kalkmasına da. Ne itiyorum, ne de kaldırıyorum. Kendisinin deneyimlemesine izin veriyorum. Geleceğin yaratıcı düşünce sisteminden geçtiğini düşünüyorum. Tüm insan kaynaklarının bu kalitede olduğunu düşündüğümde bugünkü anlamsızlıkların bir çoğunun gideceği kanaatim de içimde beliriyor.
Bilgisayarı nasıl açacağını bilmeyen insanlar görmüştüm ilk zamanlar. Ya da CD driver’a çay konulacağını sananları duymuştum (yaratıcılıkta son nokta). Trinitron çizgilerini Photoshop’ta silmeye çalışana rastlamıştım. Aldığı arabanın kullanım kılavuzuna bakmadan, ayarlarını yapamayanları da.
Çözüm, yaratıcı düşünceden ve sanırım bu da tüm noktaları birleştirip anlamlı bir şekil çizmekle başlıyor.
Hayat bizden bir reklam, bir rapor, bir satışın yapılması, bir ürünün oluşturulmasını tasarlamamızı bekleyebiliyor. İşte o anlarda ne kadar okuduysanız, gördüyseniz ve deneyimlediyseniz o güçte bir şey meydana getirebilirsiniz.
Bu arada bu yazıyı buraya kadar okuduysanız, en çok izlediğim 1. diziyi de öğrenmeyi hakettiniz demektir :) Kara Şimşek’ti.
Teşekkürler.