Seçtiğiniz Ürün Sizsiniz (Lovemark Olmak Nedir?) 10 Ağustos 2015, Pazartesi

Diğerleri ne kadar sizi çekseler de siz yine gidip gönlünüzün sultanını almak istersiniz. Hatta buna en güzel örnek; Size yüz vermeyen ve aşık olduğunuz ve hayallerinizi süsleyen karşı cinsin anlamsız hareketlerini bile çekmeniz diyebilirim.

Yani her bir ürün aslında bireyi yansıtan ve parçası halini alan nesnelerdir. Arabadan tutun, kozmetik, gıda vb. Buna bugünlerde lovemark diyorlar. Bir markayı çok fazla istiyor ve ondan başka alternatif düşünmüyorsanız muhakkak siz de o ürünle aşk yaşıyorsunuz demektir.

Öyle ki gelişmekte olan toplumlarda daha fazla görülen bu alışkanlık dışarıdan bakıldığında fan olarak dursa da, aslında bu aşkın mimarı olan marka tarafı için hiç de kolay değildir. Ürünü üretmenin yanında ona bir imaj ve kullanıcının ihtiyaçlarını çözüp, toplumdaki statüsünü bir üste taşımaya yardımcı olması demektir.

En çok severek giydiğiniz montunuz, gömleğiniz veya herhangi eşyalarınızın markalarını alt alta yazdığınızda sizi hangi markaların rahatlattığını da görmüş olacaksınız.

Bir örnek; Samsung, Apple’dan daha iyi ve fonksiyonlu telefonlar üretebilir. Onu geçebilir. Ancak, bu iPhone’un lovemark olduğu gerçeğini değiştirmez. Marka olmak, aynı zamanda duyguyu da ürünün içine koymak demektir. Mini Cooper’i düşünün, ne kadar güçlü ve güzel arabaya sahip olsanız da muhakkak bir mini cooper dikkatinizi çekmiştir muhakkak. Çünkü sınıfı yoktur.

Uzmanlar, psikolojide buna konfor alanı oluşturmak diyorlar. Yani siz üzerinize aldığınız her bir eşyayla aslında kendi konforunuzu kurmuş oluyorsunuz. Ben pepsi içmem veya CocaCola içmem dediğinizde başka bir markaya doğru konforunuzun olduğu anlamına gelmektedir. Hele ki bunu bozan bir garsonun istemediğiniz içeçeği getirdiğindeki mutsuzluğunuzu bir siz bilirsiniz, bir de Allah.

İşte yukarıda da belirttiğim gibi, dünyada bir çok marka ürünlerini üretirken içine ruh katabilirlerse, tüketicilerle bir bağ yakalayabiliyorlar. Gözlemlerim ve okuduğum kadarıyla da bunu başaran markalar muhakkak ürünü üretmekten ziyade, o ürünün tüketicinin dünyasında nasıl bir konfor meydana getireceğini ve çözümü bulan markalardır.

Yani söyleyeceğimizin özüne gelecek olursak, markalar mimarilerini oluştururken, o markanın içine şayet misyonlarını ve hikayesini üflemezlerse tatsız kokusuz ve mekanik bir ürünü de tüketiciyle buluşturmuş oluyorlar.

Hele ki, ilk iPod’umu aldığımda duyduğum heyecan ve mutluluğu bana başka hangi müzik çalar hissettirebilirdi ki?

Haliyle canlı olan her şey bizimle konuşur ve biz de onu içimize ve bağrımıza basarız.

Şimdi siz de çok almak istediğiniz ürünü bir yere not alın ve o ürünü neden çok istediğinizi düşünün.

<